Ada Kültürü Başkadır “Cunda”
“Ada” kelimesinin kendi içinde tatlı bir gizemi var. Denizi, kumu, şirin mi şirin evleri ,insanları, şahsına münhasır havasıyla uzaktan ayrı , yakından ayrı etkiliyor insanı.Çocukluğumda da annemler” adaya gidiyoruz “dediklerinde pek bir mutlu olurdum.Şimdilerde de şefkat, huzur, güven, mutluluk karışımı bir şeylere ihtiyacım olduğunda aynanın karşısına geçip, ada zamanın geldi Ninattam derim.Bazen, kendisi yola çıkmalı insan.Kendin,çantan,biletin ve özgürlüğün…Cunda’ya gidişim tam da böyle olmuştu.Tek başıma gittiğim, ilk tatil ve ilk ada. İlk önce biraz ürktüm tabiki de. Sabahın erken saatlerinde Ayvalık’a indiğimde yavaş yavaş gitmeye başladı o içimdeki ürperti ,yerini yüzümde ve kalbimde tatlı bir gülümsemeye bıraktı.Şaşırmalar, şaşkınlıklar, sürprizler başlıyordu çünkü.Bir yere yola çıkmadan önce araştırmalarım öyle çok geniş çaplı olmaz. Eeee herşeyi önceden okuyup öğrenip gidersem, başkalarının yol haritasıyla ilerliyormuşum gibi geliyor.O da bana göre değil.Bizzat kendim gidip görüp yaşayıp öğrenmeliyim.Cunda’ya gidişim de böyle oldu.Ana başlıkları hazır,alt başlıkları yaşayarak doldurmaktı hedef.
Sabah otobüsten indiğimde Cunda’ya nasıl gideceğimi sorduğumda taksiyle cevabını almıştım ve içimden”bu tatil biraz pahalı olacak galiba ” dedim.Nasıl yani dolmuş falan yok mu ? Var ama saat şuan çok erken, birkaç saat sonra dediler .Beklemek istemedim. Önümde bir çift taksiye biniyordu.”Cunda” ya gidiyorsanız ben de gelebilir miyim dedim.Biraz tereddüt eder gibi oldular ama buyurun dediler.Kendimi o an biraz yalnız hissetmiştim.Kendi kendime delisin dedim.Neyse ki çok uzun bir mesafe değildi.Yaklaşık 10 km sonra adadaydım.Adaya 2 köprüyü geçerek ulaştım.Bu köprülerden biri Türkiye’nin ilk Boğaz Köprüsüymüş.Bu bilgiyi de taksici amca vermişti.Şimdi sıra kalacağım oteli bulmaktı.Birkaç kişiye sordum ve sabahın o erken saatlerinde, adanın Arnavut kaldırımlı sokaklarında takır tukur valizimle, yürümeye başladım.Neyse ki sokaklar keyifliydi ,tek sıkıntım,valizimin çıkardığı sesti.Takır tukur derken buldum oteli.Çok güzel bir kahvaltı ile başladım güne ve odam prenseslere özgü gibiydi.Evren sanki sepetinden bana yağdırıyordu.Biraz dinlendikten sonra başladım Cilveli Cunda’yı keşfetmeye…
Cunda adası diğer adıyla Alibey adası ,Balıkesir’in Ayvalık ilçesine bağlı 22 adadan biridir. Ve yaşam olan tek adadır.
Adaya gideceğiniz en güzel zamanlar Haziran ve Eylül başı diyebiliriz.Diğer zamanlarda çok kalabalık oluyormuş.Ve gittiğinizde bunları yapmadan sakın dönmeyin.
*Sabah kahvaltınızı yaptıktan sonra sahildeki Taş Kahve’ye gidin ve Türk kahvenizi orada için.
*Türk Kahvenizi içtikten sonra Arnavut kaldırımlı sokaklarında yürüyerek Aşıklar Tepesine çıkabilirsiniz. Tüm ada ayaklarınız altında.
Aşıklar tepesinde , Agios Yannis Kilisesi bulunmaktadır.Burada oturup manzara eşliğinde limonata içmeden sakın dönmeyin.O limonatanın tadını hiçbir yerde bulamadım.Hatta döndükten sonra evde kendim yapmayı denedim.Yine de o başkaydı…
*Akşam sahilde dolaşırken sakızlı dondurma veya lokma yiyin.Yada Arnavut kaldırımlı sokaklarındaki cicili bicili kafelerinde, canlı müzik eşliğinde şarabınızı yudumlayın.
*Cunda pazarına kesinlikle gidin. Çok cici bir pazar ve her şey doğal.
*Cunda merkezde denize giremiyorsunuz.Denize girebildiğiniz yerler Pateriça Koyu ve Ortunç Koyu.Ama benim mavi anlayışıma çok uygun değildi açıkçası.Çok sığ ve denizde yüzüyormuş gibi hissetmiyorsunuz.Ben de adanın etrafında ne var ne yok diye dolaşırken, adanın diğer tarafında bir sitenin plajını keşfettim.Denizi inanılmaz güzeldi. Pateriça ve Ortunç da ki hayal kırıklığımı burada telafi etmiş oldum.Çünkü ada demek deniz de demekti.
*Aracınız varsa gezilecek bir kaç kilise ve manastır var gidin görün derim. Tarih olmadan olmaz.
*Cunda ‘dan dönerken Şeytan Sofrasında gün batımı izlemeyi ve tüm çakralar açık olarak dilek dilemeyi sakın es geçmeyin.
Ve Cunda’da tüm bunları yaptıktan sonra sağ salim artık eve dönme zamanı gelmiştir. Tek başına çıkılan bu ilk tatil de böyle tatlı tatlı bitmişti.Teşekkürler Cunda 🙂