Mutsuzluğa Yabancı Değilsem…
Her sabah uyandığımda hep bir mutlu olma, hep bir şımartılma, hep bir sahiplenme, hep bir oldurma çabaları… Beyin mutlu olmaya o kadar çok şartlanmış ki olmasa bile oldurmaya ya da olmuş gibi gösteriyor. Resmin tamamını öyle görmek istiyor; “MUTLU” . Bu çabalar öyle yoruyor ki insanı… Mutlu olduğun an ise, onun gerçek tadını alamıyorsun… Çünkü yorgunsun; fiziken de beynen de…
Diyelim ki dilediğin aşkı yaşıyorsun , dilediğin evliliği yaptın, hedeflediğin pozisyondasın, planladığın yerleri gezdin gördün ve sonuç MUTLUSUN… Gerçekten mutlusun değil mi? Sırada ne var biliyor musun? Ya bunları kaybedersem düşüncesinin verdiği mutsuzluk… Çok enteresan bir ikilem değil mi? Peki bu durumda mutluluğun esiri olmuyor muyum? Evet, oluyorum. Sürekli işaret parmağını gözüme sokan bir mutluluk; “Bak uslu dur yoksa seni mutsuzlaştırırım.”
Mutsuzlaşınca ne olacak diye düşünür buluyorum kendimi; daha çok ağla, daha çok üzül, daha çok ye, daha çok keyifsizleş, daha çok nefessiz kal,daha çok sil baştan… Peki diyorum ilk kez mi yaşadın bunları; HAYIR. Yani yabancı değilsin mutsuzluğa… HAYIR değilim.
Eeee o zaman; mutsuzluğa yabancı değilsem, mutluluğun da esiri değilimdir…